12 Mayıs 2015 Salı

LÖSANTE Çocuk ve Yetişkin Hastanesi Açıldı

LÖSANTE Çocuk ve Yetişkin Hastanesi Açıldı

LÖSEV Onkoloji Kenti ve LÖSANTE Çocuk ve Yetişkin Hastanesi açıldı. Ankara'da bulunan hastane tüm kanser hastalarına ücretsiz hizmet verecek.

LÖSANTE Çocuk ve Yetişkin Hastanesi Açıldı



Kanser hastalarına ücretsiz tedavi imkanı sunacak LÖSANTE Onkoloji Hastanesi hizmete açıldı. Sağlık Bakanlığı'nın ruhsat için 100 yatak şartı koştuğu hastane, 400 yataklı olarak inşa edildi ama ruhsat sorunu nedeniyle 100 yataklı olarak hizmet verecek.
RENKLİ AÇILIŞ
Müzik Grubu Sütlü Kakao'nun sahnesiyle başlayan açılış, Mavi Orkestra, çocuklardan oluşan bando, LÖSEV Okul Dansı, Farkındalık Korosu, LÖSEV Korosu, Balkan Topluluğu, Halk Oyunları Topluluğu'nun gösterileriyle devam etti. Büyük, küçük birçok katılımcı, bir yandan şarkılara eşlik ederken bir yandan da palyaço, örümcek adam, Bad Man gibi çeşitli film kahramanlarının kostümleri giyen dansçılarla birlikte oynadı.
ÜNLÜLER KATILDI
Beni Unutma dizisinin başrol oyuncularından Osman Karakoç ve Didem Aygün'ün sunuculuğunu yaptığı açılış törenine, Beşiktaş taraftar grubu "Çarşı" ve Beşiktaş Kulübüadına kaleci Tolga Zengin de katıldı.
TUĞLA TUĞLA ÖRÜLDÜ
LÖSEV Başkanı Üstün Ezer, açılışta yaptığı konuşmada, LÖSEV'in 16 yıl önce bir masa ve bir sandalye ile kurulduğunu ve devlet desteği almadan bugünlere ulaştığını söyledi. Gelinen süreç sonrasında Onkoloji Kenti ve tüm branşların yer aldığı LÖSANTE Hastanesi'nin açılmasından dolayı çok mutlu olduğunu belirten Ezer, "Tüm Türk halkının tuğla tuğla ördüğü, mühendisi, taşeronu, işçisi ile büyük emek sarf edilerek yapılan bu binalar, bir anıt bir mabet gibi tarihe geçecektir" dedi.
BÜYÜK HEDEF
Ezer, yüzde 20 olan kanserden iyileşme oranını yüzde yüze çıkartmayı hedeflediklerini belirtti.
"KANSERLİ ÇOCUKLARIN YÜZDE 92'Sİ TEDAVİ EDİLDİ"
Ezer, şunları kaydetti:
"Bu proje, LÖSEV ailesinin ortak rüyası ve gurur kaynağıdır. Bundan 16 yıl önce çocukların hemen hepsinin kaybedildiği, Türk filmlerinin amansız hastalığı, ailelerin kabusu olan lösemi bugün LÖSEV sayesinde yüzde 92'sinin tedavi edildiği, tüm Türkiye'nin kucakladığı, adeta 'İyi ki lösemi olmuşum' bile dedirten bir hastalık olmuştur.
AVRUPA'DA İLK
Bizim, tek derdimiz var. O da hayatları bizlere emanet edilmiş olan Lösemili ve kanserli çocuklarımızdır. Diliyoruz ki hiçbir çocuğumuz, yetişkinimiz hastalanmasın, ama gerek olursa bizim diyebileceğimiz bir hastanemiz var. Avrupa'nın ilk, Türkiye'nin en donanımlı 'LÖSEV Onkoloji Kenti ve Hastanesi' ülkemize hayırlı uğurlu olsun." 

Diyarbakır Adeta Grip Oldu

Diyarbakır Adeta Grip Oldu

Balıkesir'de verilen kuş gribi alarmı diğer bütün şehirleri korkuttu. Diyarbakır'da da bir türlü geçmeyen gripler ve hastanelerin dolup taşması korkutuyor.

Diyarbakır Adeta Grip Oldu



Bandırma'da rastlanan kuş gribi karantina bölgesi oluşturulmasına neden oldu.Balıkesir'de verilen kuş gribi alarmı diğer bütün şehirleri korkuttu. Diyarbakır'da da bir türlü geçmeyen gripler ve hastanelerin dolup taşması vatandaşlarında endişelenmesine neden oluyor.

Özel Bağlar Hastanesi Dahiliye Bölümü'nde görevli İç Hastalıklar Uzmanı Dr. Atilla Taşçı, "Şu anda özellikle Diyarbakır'da veya bölgemizde özel olarak bir yoğunluk veya artış söz konusu değil. Sonuçta mevsimsel bir durumdur ve bu durumda geçecek. Bu tabloyu önümüzdeki yılda göreceğiz tabiî ki, insanoğlu var oldukça virüslerde var olacak. Ancak koruyucu hekimlik, koruyucu tıb ve ilaçlar bunlarla mücadelemizde bize her zaman yardımcı olacak" dedi.
Diyarbakır'da özellikle son iki aydır artan grip salgını hastanelerde yoğunluğa neden oluyor.
Özel Bağlar Hastanesi Dahiliye Bölümü'nde görevli İç Hastalıklar Uzmanı Dr. Atilla Taşçı, grip salgınına karşı hijyene dikkat edilmesi, iyi beslenme ve doktor tavsiyesinde tedavi görmeleri çağrısında bulundu.

Bu Virüs Çok Çabuk Yayılıyor

Diyarbakır'da virüs mikrobuyla bulaşan grip salgınına karşı hastalara önemli uyarıda bulunan Dr. Taşçı, çocuk ve yetişkinlerde görülen grip salgınına karşı yapılması gereken uygulamaların bulunduğunu söyledi. Mevsimsel solunum yolu enfeksiyonlarının genellikle viral kaynaklı sebeplere bağlı olduğunu anlatan İç Hastalıklar Uzmanı Doktor Atilla Taşçı, "Virüs enfeksiyonları damlacık yoluyla geçen enfeksiyonlardır ve çok çabuk yayılan enfeksiyonlardır. Özellikle kalabalık olan yerler; bunlar okullar, alışveriş merkezleri, kreşler gibi vs. Tabi enfeksiyonların bu kadar uzun süre devam etmesinin hava şartlarının da etkisi oluyor" dedi.

Kronik hastalıkları bulunanlar dikkat

Özellikle bu tür mikrobik enfeksiyonların, yaşlı grubu, hasta yatan hastalar, şeker hastaları, kronik bronşit hastaları, kronik böbrek ve kalp yetmezliği olan hastalarda çok çabuk alt solunum yolu enfeksiyonlarına dönüşebileceği uyarısında bulunan Dr. Taşçı, "Söz konusu grup için daha vahim durumlar ortaya çıkmaktadır" dedi.

Rahatsızlık geçene kadar okula göndermeyin

Mevsim geneline bağlı olarak durumun dünya genelinde de bu şekilde olduğunu,Diyarbakır çapında da aynı şekilde seyir göstereceğini dile getiren Dr. Taşçı, koruyucu önlemlerin öneminden söz etti. El hijyeninin dikkat edilmesi gereken en önemli uygulama olduğunu kaydeden Taşçı sözlerini şu ifadelerle sürdürdü:
"Havalar sıcak ve artık kesinlikle evin içini havalandırmaya gitmek çok önemli olmuştur. Gün içerisinde evde aksıran, öksüren birileri varsa evin muhakkak havalandırılması gerekiyor. Özellikle çocuklar hapşırık, burun akıntısı, öksürük devam ediyorsa şikayetler geçene kadar okula gitmemeleri gerekecek, yaşlı grubun ise kesinlikle doktora gelmesi gerekecek. Bu tür önlemler dikkat etmemiz gereken önlemler.

Bir Artış Söz Konusu Değil

Sağlıklı beslenme tabiî ki işin başında gelecek, temiz hava da tabiî ki her zaman için, hasta olan kişinin yanında sigara içilmemesi gerekecek, tozlu, dumanlı ortamlarda bulunmaları gerekir. Şu anda özellikle Diyarbakır'da veya bölgemizde özel olarak bir yoğunluk veya artış söz konusu değil. Sonuçta mevsimsel bir durumdur ve bu durumda geçecek. Bu tabloyu önümüzdeki yılda göreceğiz tabiî ki, insanoğlu var oldukça virüslerde var olacak. Ancak koruyucu hekimlik, koruyucu tıb ve ilaçlar bunlarla mücadelemizde bize her zaman yardımcı olacak.

Halkın korkmasını gerektirecek bir durum yok

Korkulacak bir durum yok. Korkulacak bir durum bazı virüs etkenlerinden dolayı olursa çekiniriz. Bu virüs türleri şu ana kadar ilimiz genelinde rastlanılmadı. Bunlar kesinlikle mevsimsel enfeksiyonlar, halkımızın korkmasını gerektirecek bir durum yoktur, ama dikkat etmesi gereken durumlar vardır. Diyarbakır'da, Balıkesir ilindeki gibi ağır gribal enfeksiyonlara sebebiyet verici bir durum söz konusu değildir"

Talasemi Hastalığına Karşı Testinizi Yaptırın

Talasemi Hastalığına Karşı Testinizi Yaptırın

Şanlıurfa Halk Sağlığı Müdürlüğütalasemi hastalığına karşı halkı bilinçlendirmek için ücretsiz tarama testi yaptı.

Talasemi Hastalığına Karşı Testinizi Yaptırın



Şanlıurfa Halk Sağlığı Müdürlüğü, 8 Mayıs Dünya Talasemi Günü dolayısıyla talasemi hastalığına karşı halkı bilinçlendirmek için çadır kurdu ve ücretsiz tarama testi yaptı.
Beta talasemi anne ve babadan çocuklara kalıtsal olarak geçen, önlenebilir bir kan hastalığıdır. 8 Mayıs Dünya Talasemi Günü dolayısıyla vatandaşları bu hastalığa karşı bilinçlendirmek için Şanlıurfa Halk Sağlığı Müdürlüğü Balıklıgöl Platformunda stand açtı ve vatandaşları ücretsiz olarak teste tabi tuttu.
Talasemi hastalığının Türkiye'nin de içinde olduğu Akdeniz ülkelerinde önemli bir halk sağlığı sorunu olduğunu dile getiren Şanlıurfa Halk Sağlığı Müdürlüğü Çocuk Ergen Kadın Üreme Sağlığı (ÇEKÜS) Şube Müdürü Veziha Buluş Çıkay Türkiye'de yaklaşık 1 milyon 300 bin civarında talasemi taşıyıcının olduğunu kaydetti. Çıkay,"Talasemi hastalığında taşıyıcıların saptanması, genetik danışma ve doğum öncesi tanı konabilmesiyle engellenebilir bir hastalık olmasına rağmen, dünyada her yıl en az 365 bin talasemi hastası doğmakta ve tedavi görmektedir. Türkiye'de yaklaşık 1 milyon 300 bin talasemi taşıyıcısı ve 4 bin 500 kadar talasemi hastası vardır.
Beta talasemi hastalığı ağır, tedavi düzgün sürdürülmezse yaşam süresini belirgin kısaltan ve yaşam kalitesini çok olumsuz etkileyen bir hastalıktır. Hastalığın tedavisi zordur ve maliyeti çok yüksektir. Talasemili bir hastanın yıllık tedavi maliyeti 10 bin dolar civarındadır. Bu nedenle, hastalıklı bireylerin doğmasını engellemek çok önemlidir ve gerekli koruyucu önlemlerin alınması devlet tarafından da desteklenmektedir. Evlilik öncesi talasemi testi ve doğum öncesi tanı çok önemlidir. Evlilik öncesi talasemi testi yapmaktaki amaç, evlenmeyi engellemek değil, taşıyıcıları saptayıp, hasta çocukların doğmasını engellemektir. Talasemi hastaları ve aileleri için zorlu bir tedavi süreci söz konusudur" dedi.
'VÜCUTTA BOZUKLUKLAR MEYDANA GELEBİLİR'
Hastalığın belirtilerinin ve tedavi edilmediği taktirde vücutta meydana gelebilecek olası bozuklukları aktaran Çıkay, bu konuda vatandaşları eğitmek ve bilinçlendirmek için çaba sarf ettiklerini kaydetti. Çıkay, "Hastalarda yorgunluk, iştahsızlık ve solgunluk mevcuttur. Tedavi edilmediği takdirde vücutta gelişme geriliği, karaciğer ve dalak büyümesine bağlı olarak karın şişliği ve yüz kemiklerinde şekil bozukluğu ortaya çıkar. Hastalar, çocuklukdöneminde ortaya çıkan şiddetli anemi nedeniyle tüm yaşamları süresince her 3-4 haftada bir kan transfüzyonuna ve demir atılımını sağlayabilmek amacıyla gereksinim duyarlar. Dünyada talasemi hastalığına dikkat çekmek için her yıl "Dünya Talasemi Günü" olarak kutlanmaktadır. Her yıl ülkemizde yüzlerce çocuk dünyaya gelmesini engellemek için bakanlığımız tarafından yürürlüğe konan 'Kalıtsal Kan Hastalıkları Kontrol Programı' nın temel amaçları; toplumsal tarama, genetik danışma (rehberlik), doğum öncesi tanı yöntemlerini kullanarak talasemi ve anormal hemoglobin hastası doğumunun uygun strateji ile önlenmesi, mevcut kalıtsal kan hastalarının yaşam sürelerinin uzatılması ve artırılmasıdır. Sağlıklı nesiller için, halkımıza düşen görev evlilik öncesi talasemi sağlık personellerine düşen görev ise halkımızı bu konuda bilgilendirme ve yönlendirmektir.Şanlıurfa Halk Sağlığı Müdürlüğü olarak kurduğumuz stand, hazırlamış olduğumuz broşürler ve kadın kültür merkezlerinde yaptığımız eğitimlerle halkın konu ile ilgili olarak bilinçlenmesi ve farkındalık yaratmaktır" diye konuştu.
(Kaynak: Gazeteipekyol)

Nar Kabuğunun Bilinmeyen Faydaları

Nar Kabuğunun Bilinmeyen Faydaları

Nar kabuğunun sağlığa faydaları bilseniz çöpe atmaktan vazgeçersiniz!

Nar Kabuğunun Bilinmeyen Faydaları



Narın insan sağlığına birçok faydası var ancak kabuğunun da oldukça faydalı olduğunu biliyor muydunuz? Uzman Diyetisyen Merve Tığlı Çınar, nar kabuğunun faydalarını sıraladı ve nar kabuğunun nasıl kullanılması gerektiğini anlattı.
Araştırmalarla faydaları desteklenmiş ve her geçen gün yeni bir faydası bulunan 'süper besinler' olarak adlandırdığımız grubun bir bakıma en yeni üyesi nar kabuğu! Faydaları saymakla bitmeyen antioksidan zengini narın kabuğu da sağlığınız üzerinde oldukça etkili.
Nar kabuğunun faydaları arasında; kötü kolesterolü düşürmek, immun sistemi güçlendirmek ve birçok kanser türüne karşı koruyucu olması on plana çıkıyor. Nar kabuğunda bulunan ellagik asit antioksidan, anti-mutajen ve anti-kanser özelliklere sahiptir. Ellagik asit kansere neden olan moleküllere bağlanarak onları çok önemli bir oranda etkisizleştirmektedir.
Özellikle ülkemizde birçok insan nar kabuğunun faydalarından habersiz olduğu için kabuğunu çöpe atıyor, oysa kabuktaki besin değeri mucizevi düzeyde yüksek bulunmuştur.
Nar kabuğunun sağlığa birçok faydası var
Nar kabuğu faydaları birçok hastalık riskini azaltacak ve kötü kolesterol seviyesini düşürecek düzeyde güçlü antioksidanlar olan flavonoidler, proantisiyanidler ve fenolik bileşikler içeriyor. Bu içeriğiyle özellikle kalp hastalıklarını önlemede büyük katkı sağlıyor.
Amerika da kalp hastalıklarının ölümle sonuçlanma oranı arttıkça, bu kötü gidişata dur demek amacıyla yapılan çalışmalarda kullanılan nar kabuğunun kalp hastalıklarının neden olduğu ölüm oranını azalttığı saptanmıştır.
Beslenme programınıza bu mucizevi besin ve kabuğunu da ekleyin!
Sağlıklı bir diyet ve yeterli egzersiz ile günlük beslenmenize bu mucizevi meyve ve kabuğunu da ekleyip düzenli olarak tüketen herkes yasam kalitesindeki farkı hissedecektir.
Geçmiş zamanlara bakıldığında özellikle Hindistan'da yaşayan insanların hastalıklardan korunmak için nar kabuklarını minik parçalar halinde doğrayıp güneşte kurutarak tükettikleri saptanmıştır.
Geçmişte yapılan çalışmalar nar kabuğunun kaynatılarak içilmesinin sakinleştirici etkisi üzerinde dururken bu formun ayrıca dizanteri, ishal, bağırsak solucanları ve daha birçok hastalıkta yararlı olduğu kabul edilmiştir.
Nar kabuğu nasıl kurutulur ve kullanılır?
Narın çekirdeklerini çıkarttıktan sonra soyma bıçağı kullanarak kabuğunu uzunlamasına kesebilirsiniz. Kestiğiniz nar kabuklarını güneşte kurutabilir ve kurutulmuş kabukları tamamen soğuduktan sonra bir kilitli torba ya da hava geçirmez bir kaba koyarak saklayabilirsiniz.
Ecza dolabınızda diyare (ishal), kolit, hemoroid tedavisi için ilaç olarak saklamak isterseniz asağıdaki formül tam size göre!
Malzemeler
½ su bardağı güneşte kurutulmuş nar kabuğu
1 çorba kaşığı kimyon tohumu
½ su bardağı kefir veya probiyotik yoğurt
Tat vermesi için kaya tuzu
Hazırlanışı
Nar kabuklarını 30 dakika sıcak suda beklettikten sonra tüm malzemelerle birlikte homojenize bir karışım olana kadar blender ile öğütün ve içine tat vermesi için tercihe bağlı olarak kaya tuzu ekleyebilirsiniz.
Kullanım dozu nasıl olmalı?
Bu karışımı ishal, dizanteri, kolit, hemoroid ve mide ağrısı durumunda bir günde 3-4 kez, 1/2 su bardağı ölçüsünde kullanabilirsiniz.
Nar kabuğu, tanen içeriğiyle çok güçlü bir astrenjandır (kanamayı durduran ilaç). Böylelikle bağırsaklardaki inflamasyonu azaltır, hemoroid kanamalarını önler ve intestinal sistemdeki tüm kanamaları durdurucu özelliği vardır.
Kısaca intestinal sistem hastalıkları, kalp hastalıkları ve birçok kanser türüne yakalanma riskini azaltmak ve/veya tedavilerin etkinliğini artırmak için günlük beslenmenizde yeşil çayın yerini nar kabuğu çayının da almasını öneriyorum. Yapılan çalışmalar günde 2-3 fincan nar kabuğu çayının genel sağlık üzerinde olumlu etkilerinin ciddiye alınması gerektiğini gösteriyor.

Limon Kolonyaları Tehlike Saçıyor!

Limon Kolonyaları Tehlike Saçıyor!

Kolonya tercihinizin sağlığınızı nasıl etkilediğini biliyor musunuz? İşte kolonyanın taşıdığı riskler...

Limon Kolonyaları Tehlike Saçıyor!



Hemen hepimizin evinde bulunan kolonyalar beyin için tehlike oluşturabiliyor. Bazı üreticilerin etil alkol yerine, zehirli kimyasallardan arındırılmamış metil alkolü kullanması halk sağlığı açısından ciddi risk oluşturuyor. Kaliteli kolonyalarda 'etanol' denilen etil alkol kullanılır.
KOLONYA TERCİHİ ÇOK ÖNEMLİ
'Metanol' dediğimiz ise metil alkoldür. İçinde zehirli kimyasallar taşır, tamamen rafine edilmemiş bir alkoldür. Özellikle de ucuz kolonyalarda tercih edilir. Kolonya üretim maliyetini düşürmenin başka bir yöntemine de değinen Kılıç, kolonyanın içindeki alkol oranını düşürerek maliyetin azaltıldığını söyledi.
EN ÇOK LİMON KOLONYALARI TEHLİKE SAÇIYOR
Kolonya üretiminde maliyeti azaltmak için yapılan alkol azaltma en çok limon kolonyasında uygulanır. İyi bir limon kolonyası 80 derece olmalıdır. Ucuz kolonyalardaki sıkıntı ya metanol alkol kullanılıyor ya da derece düşürülerek maliyeti biraz daha aşağı çekmeyi sağlıyor. Limon kolonyasında en iyisi 80 derece olandır, Kokulularda da 60 derece olmalıdır.
BEYNİMİZE ÇOK ZARAR VEREBİLİR
Kullandığınız kolonyaların yanlış tercihi başta beyin olmak üzere ciğerler ve deri üzerinde olumsuz etkiler oluşturur. Serinlemek ve temizlik amacıyla kullanmış olduğumuz kolonyaların içinde bulunan maddeler vücudumuza solunum ve cilt yoluyla girmektedir. Kolonyanın etil alkolden değil de metil alkolden yapılmış olması beyin, ciğerler ve cilt üzerinde hasara yol açmaktadır. Kolonyanın yol açmış olduğu sorunlar geri dönüşü olmayan problemler doğurabilir.
ÇOCUKLAR İÇİN ÇOK ZARARLI
Metanol alkolden yapılan bir kolonyayı burnunuza çektiğinizde yüz binlerce hücrenizi öldürür. Hem kendinizin, hem de çocuklarınızın bu kolonyayı kullandığını düşündüğünüzde zarar çok büyüktür.

10 Mayıs 2015 Pazar

Türkiye'de her 3 kişiden biri aşırı kilolu

Türkiye'de her 3 kişiden biri aşırı kilolu

TÜİK verilerine göre, Türkiye'de günümüzde her üç yetişkinden biri fazla kilolu iken her altı yetişkinden biri obez

TÜİK, obezite,Op. Dr. Mehmet Güler
Yaklaşık beş milyon kişinin hastalık derecesinde obez olduğu ülkede, obezitecerrahisi dikkatleri üzerine çekiyor.
Kronik bir hastalık olarak obezitenin ölüme yol açan nedenler arasında sigaradan sonra 2. sırada geldiğini söyleyen Op. Dr. Mehmet Güler, "Fazla kilolu olmak keyfi bir tercih gibi, obezite tedavisi olmak da kozmetik amaçlı bir işlem gibi algılanmaktadır. Hâlbuki obezitenin biyolojik, psikolojik ve sosyal nedenleri vardır. Obezite, kronik ve ciddi bir hastalıktır. Obezitenin tedavisi ise sağlıklı bir yaşam için tıbbi bir gerekliliktir." dedi.
Obezitenin birçok hastalığı da beraberinde getirdiğinin altını çizen Güler, obezitenin ruhsal ve fiziksel olarak daha konforsuz bir hayat yaşanmasına ve beklenen ömrün kısalmasına neden olduğunu söyledi. Op. Dr. Güler, "Obezite; tansiyondan şekere, eklem hasarından depresyona kadar vücutta birçok organ ve sistemde ek sorunlara yol açar. Bu nedenle obezite hastalarında her türlü tedavi için baştan sona birçok tıbbi branşın bir arada çalışması, bölümler arasında akıcı bir işbirliği ve her yönden donanımlı bir sağlık hizmeti sunumu gerekir." ifadelerini kullandı.
OBEZİTE, MUTLAKA TEDAVİ EDİLMESİ GEREKEN BİR HASTALIK
Op. Dr. Güler, "Tüm ameliyatlarda olduğu gibi obezite ameliyatlarıyla ilgili de sorunlar yaşanabilir. Ancak obez olarak yaşamaya devam etmenin risklerinin, obezite ameliyatlarının risklerinden çok daha yüksek olduğu bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Hastalık derecesinde obez kişilerin etkin bir şekilde tedavi edilmeleri halinde, büyük bir çoğunluğunun yüksek tansiyon, tip 2 şeker hastalığı, uyku apnesi gibi birçok ek hastalıktan kurtulduğu ve obez olarak yaşamaya devam edenlere oranla on yıl kadar daha uzun yaşadığı gösterilmiştir." diye ifade etti.
MEME, KALIN BAĞIRSAK VE RAHİM KANSERİ RİSKİNİ ARTIRIR
Obezitenin, ölüme en çok yol açan nedenler arasında 2. sırada geldiğine vurgu yapan Op. Güler, şöyle devam etti: "Obezite; meme, kalın bağırsak ve rahim kanseri riskini artırır. Obezite, hayatı tehdit eden risklerden iskemik kalp hastalığı ve felç riskini yüzde 33 oranında, tip 2 şeker hastası olma riskini yüzde 75 oranında, yüksek tansiyon riskini ise yüzde 50 oranında artırır. Obezite için ameliyat olarak zayıflayan hastalar yüzde 80 oranında tip 2 şeker hastalığından, yüzde 60 oranındaysa yüksek tansiyon ve kan yağları yüksekliğinden kurtulur."

Ebola virüsü göz rengini değiştirdi

Ebola virüsü göz rengini değiştirdi

Ebola'dan aylar önce kurtulan doktorun gözünde virüs kalıntılarına rastlanması uzmanları şaşırttı

Ebola
Ebola tedavisi gördükten sonra iyileştiği düşünülen bir doktorun gözünde virüs kalıntılarına rastlandı.

"New England Journal of Medicine" adlı sağlık dergisinde yer alan makaleye göre, Sierra Leone'de geçen yıl eylülde Ebola virüsü bulaşan, ABD'de tedavi gördükten sonra ekimde taburcu edilen 43 yaşındaki Dünya Sağlık Örgütügörevlisi Amerikalı Dr. Ian Crosier, aylar sonra sol gözünde şişme, renk değişikliği ( maviden yeşile dönme) ve görme bozukluğu şikayetiyle hastaneye başvurdu.
Crosier'ı muayene eden göz doktoru Steven Yeh, meslektaşının gözlerinde Ebola virüsü kalıntılarına rastladı.

Virüs kalıntılarına gözün iç kısmında rastlandığını bu nedenle bulaşma ihtimalinin olmadığını vurgulayan Yeh, yoğun ilaç tedavisiyle Crosier'in görme bozukluğunun düzelmeye başladığını ve hastanın normal göz rengine kavuştuğunu açıkladı.
Tedaviden sonra hastalar iyileşse de virüsün aylarca vücut sıvısında kaldığı biliniyor ancak gözde nasıl gizlenebildiği merak konusu oldu.

Dünya Sağlık Örgütü'nün verilerine göre, Ebola virüsünden etkilenen Batı Afrika ülkeleri Liberya, Gine ve Sierra Leone'de ölenlerin sayısı 10 bini aştı.